Almanya ve Türkler
Almanya Osmanlı arasındaki iyi ilişkilere bakarsak Osmanlı Devletinden Cumhuriyete geçinceye kadar yaklaşık 100 yıl öncesi iki ülke arasında ilk askeri ve ticari iş birliğinin başladığını görüyoruz. Osmanlı Devleti Almanya’ya okumak için öğrenciler gönderip buradan o döneme göre gelişmiş teknolojiler satın almaya başladı. 1955 yılında Almanya’da yükselen sanayide fabrikalar, tarım ve maden işletmelerinde çalıştırmaya işçi bulunamıyordu. Tüm dünyadan gelen siparişlere fabrikalar, işçi yetersizliğinden mal yetiştiremiyordu. İtalya, İspanya ve Yunanistan ile yaptıkları işçi alma antlaşmalarına rağmen yeterince elaman bulunamıyordu.
Türklerin Almanya’ya misafir işçi göndermesi, işsizliğin ve yoksulluğun yoğun olduğu 1961 yılında iki ülke arasında yapılan bir antlaşmayla başlıyordu. Elinde zanaatı olan, taşı sıksa suyunu çıkaracak genç, kuvvetli kadınlar ve erkekler İstanbul-Sirkeci Tren Garı’ndan trenlere binerek bilmedikleri uzak diyarlara doğru yola çıkarlar. 1960 yılında Alman iş ve işçi bulma kurumu 153 bin işsize karşı 487 bin işçi arıyordu. 2. Dünya savaşından çıkan ülkede çocuk doğum oranı daha çok düşüktür. Almanya’da 1950-1960 yılları arasında maaşlar %67 artıyor, haftalık 48 saatlik çalışma saatleri 40 saate sendikaların baskısı sonucu düşürülünce yeni gelen işçilere rağmen 1973 yılına kadar işçi sıkıntısı devam ediyordu. 1955 yılında Almanların yeniden bir ordu kurması ve bir yıl sonra zorunlu askerliğin yürürlüğe girmesiyle çalışacak binlerce işçi orduya alınıyor, çalışan eleman sıkıntısına tuz biber ekiyordu.
Türkiye açısından Türklerin Almanya’ya gitmesi büyük gelir kaynağı olarak görülüyordu. NATO ülkesi Türkiye, Almanya’dan çok mal alıyor ve döviz sorunu yaşıyordu. 2. Dünya savaşına girmediği için nüfusu sanayisinden çok hızlı artmış ve ülkede işsizlik giderek yükselmiştir. Sovyetler Birliğini kendisi için tehlike gören Almanya, Türkiye’den işçi getirmekle kendi stratejik ortağı ülkeye büyük yardım ve destek sağladığını düşünüyordu. İki ülke arasında ilk işçi nakli değişik kurumlar tarafından 1956 yılında Cumhurbaşkanı Tehodor Heuss zamanında yapılmıştır. Aslında 150 meslek lisesi öğrencisinin Almanya’ya davet edilmesiyle ilk işçi gönderilmesine başlanmıştır. Bunu gören bazı şahıslar toplam 2.500 kişi kendi imkânlarıyla 1960 yılında gelmişlerdi. Türkiye’den ilk göçlerin ardından iki ülke devlet yoluyla işçi göndermeyi düşünmeye başlanmıştı. Bu işçilerin gönderdiği dövizler ülke ekonomisini de rahatlatacaktı.
Alman çalışma bakanı Theodor Blank iki ülke arasında resmi antlaşmaya karşı durmuş, dini ve kültürü farklı bir toplumun kendi ülkelerine yerleşmesi sonu belli olmayan sorunlar çıkarabilir diye açıklamalar yapıyordu. Anton Sabel, Almanya iş ve işçi bulma kurumu başkanı, Eylül 1960 yılında çalışma bakanlığına Türkiye ile resmi işçi alma antlaşmasının şimdi gerekmediğini bildirdi.
1961 yılında Sovyetler, Doğu Almanya ile Batı Almanya arasında tel örgüler ve duvar örmeye başladı. Bu duvar 1945 yılında iki ülkeyi böldüğü halde kaçarak gelenler çoktu. Önceden bu kaçaklar da iş dünyasına giriyordu. Duvarların örülmesi ile yeni işçilerin yolu kesilmişti. Türk hükümetinin bastırması sonucu Almanya işçi alma antlaşmasını onaylıyor. Aksi takdirde İspanya, İtalya ve Yunanistan ile yaptığı anlaşmalardan dolayı Türkiye dışlanmış sayılacaktı. Fakat 1967 yılında kadar gelen işçi sayısı pek rol oynamıyordu. 1967 yılında otomobil ve çelik sanayisine kalifiye olması aranmayan, Almanlardan daha ucuza çalışan çok sayıda işçiye ihtiyaç duyuluyor, fabrikaları modernleştirmek fazla işçiden çok daha pahalıya mal oluyordu.
İlk gelen işçilere iki yıllık çalışma ve oturum hakkı veriliyordu. iki yılını dolduran memleketine dönecek onların yerine yeni işçi gerekirse gelecekti. Diğer işçi antlaşması yapılan diğer üç ülkeye verildiği halde Türklerin ailelerini getirmelerine izin verilmiyordu. Sanayi kuruluşları 2 yıllık süreye karşı çıkıyor. 2 yılda işi öğrenen işçilerin tekrar gönderilmesi onların işine yaramıyordu. 1964 yılında bu kanun tekrar değiştirildi. Oturma hakkı alan Türklerin ailelerini getirmesine izin verildi. 1973 yılında Almanya’da başlayan petrol krizi denen ekonomideki durgunluk, ülke yönetimini yeni değişikliklere zorluyordu. Bütün ülkelerden gelen göçmenlerin gelişleri durduruluyor, “ya ülkenize temelli gidin ya da burada kalın” deniyordu. Kalanlara süresiz veya uzun vadeli oturum hakkı veriliyordu.
Aradan geçen 12 yılda Türklerin nüfusu 500 bin ile 750 bin arasında yükselmiştir. Birçok Alman araştırmacı göçmen işçi anlaşmalarını Alman sanayisinin hız kesmeden yükselmesine bağlıyordu. Sosyal devletin güçlenmesi, göçmen işçileri mağdur etmemek için geliştirilen bir sistem olarak öne çıkarılıyordu. Alman çalışma bakanlığı 1976 yılında yaptığı bir açıklamada yeni işçilerle birlikte ekonominin hız kaybetmeden geliştiğini, Almanların çalışma saatlerinin düştüğünü belirtirken göçmenleri araştıran Friedrich Heckmann, 1960-1970 yılları arasında 2,3 milyon Almanın işçilikten yöneticiliğe yükseldiğini belirtiyordu. Başka bir araştırmacı, göçmen işçiler olmadan 1971 yılından itibaren emekli sandığına işçilerin ödediği miktarın yükselmesi gerektiği halde çok uzun yıllar aynı seviyede kaldığını yazıyordu.
Bu pozitif açıklamalara ve gelişmelere rağmen göçmenlerin gelmesine karşı olan tarihçiler ve sıradan insanlar da çok sayıda mevcuttu. Bunlardan tarihçi Heike Knortz, yabancı işçilerin gelmesi ekonomik planlama ve dış siyaset hatası olarak belirtiyordu. Eski gelişmemiş sanayi dalları bunun yanında maden işletmeleri de mevcuttur, yabancı işçilerin gücüyle ve gereksiz yere ayakta tutulmuştur diye yazıyordu. O dönemlerde Almanların her işte çalışmak istemediğini, Türkler sayesinde Almanların daha çok kendilerine boş vakit ayırıp seyahate çıktıkları da gelişmelerin diğer yan etkileriydir.
Kitabımıza Almanya’dakı Türkleri olarak başladığımız halde Almanya’ya komşu ülkelere de çok sayıda Almanya...