: Miguel de Cervantes
: Don Kişot [Resimli]
: eKitap Projesi
: 9786052259597
: 1
: CHF 1.80
:
: Erzählende Literatur
: Turkish
: 200
: kein Kopierschutz
: PC/MAC/eReader/Tablet
: ePUB

17. yüzyıl İspanya'sında edebiyat düşkünü bir maceraperest; günümüzdeyse klasikleşmiş bir yazar: Miguel de Cervantes Saavedra. İspanyol donanmasına katılıp Kıbrıs'ta, İnebahtı'da, Tunus'ta, Navarın'de savaştı. Beş yıl Cezayir'de esir hayatı yaşadı. Ülkesinde resmi görevler üstlendi ve yolsuzluk, cinayet gibi gerekçelerle defalarca hapse girdi çıktı. Her şey edebiyat içindi; onca serüvenden sonra tüm zamanların en ünlü hayalperesti La Manchali Don Kişot'u yazdı. Nesli tükenmiş şövalyelere özenip hayallerinde kurduğu dünyada yaşayan Don Kişot, umutsuz bir kahramanlıkla, yel değirmenlerini devleştiren aptallık arasında bir simge günümüz dünyasında. Tıpkı uşağı Sanco Panza'nın pratik ve gerçekçi halkın simgesi olduğu gibi...
Birinci bölümü 1605 yılında yayımlanan İspanyol edebiyatının bu başyapıtı, yayımlandığı günden beri pek çok dile çevrildi, defalarca basıldı.Ömrünün son yıllarında da olsa, Dön Kişot sayesinde istediği un, saygınlık ve paraya kavuşan Cervantes öldüğünde modern romanın ilk kilometre taşlarından birini diktiğini bilmiyordur. Çok farklı ulusal edebiyatların çok farklı yazar, eleştirmen ve okurları Don Kişot'u modern edebiyatın başlangıç noktası ve kutsal kitabı olarak değerlendirirler. Don Kişot'un üç tek tanrılı dinin kutsal kitaplarından sonra gelmiş geçmiş en çok okunan kitabı olması da bu değerlendirmenin haklılığını kanıtlar. Günümüzde onun yalnızca ilk modern roman değil, aynı zamanda ilk post-modern roman olduğunu iddia edenler de var.
Bu kuşkusuz tartışmaya açık bir konudur; ancak bu iddianın kesin olarak gösterdiği, modern zamanları yararak gelen muhteşem Don Kişot'un tam 400 yıl önce şu sıralarda yayınlandığından beri güncelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş olduğudur. Belki de bu yitmezliğin, bitmezliğin sırrı bir başka edebiyat olumsuzunun, Dostoyevski'nin şu sözlerinin altında bir yerlerdedir: 'Don Kişot, insan düşüncesinin en son ve en büyük sözü, insanın ifade edebileceği en acı ironidir'
Şenyor Kesada'nın tatlı delilikleri:
Köyün şatosu bir tepe üstünde yükseliyordu. Berber ile papaz o sabah bu tepenin eteğinde karşılaştılar; hem birbirlerini görmekten, hem de bu taze ve parlak sabahtan doğan sevinçle uzun uzun birbirlerinin elini sıktılar, İspanya kırları, göz alabildiğine güneşin altına serilip gidiyordu. Gökyüzünde en güzel yaz günlerinin derin ve temiz maviliği vardı. Her şey göze hoş görünüyor, her şey derin bir yaşama sevinci ve tatlılığı ile dolup taşıyordu.
Bununla beraber papaz düşünceli görünmekte idi.
Berber:
- Dostumuz Şenyor Kesada ne halde? diye sordu. Papaz cenazeden döner gibi bir çehre ile içini çekerek cevap verdi:
- Nasıl istemezseniz öyle. Ben şimdi şatodan geliyorum. Dostumuza o uğursuz kitapları bir parça bırakıp kırlara çıkması için yalvardım. Ha ona nasihat vermişsin, ha bir dışı katıra !
Berber başını iki yana sallayarak:
- Doğru, dedi, onunki si bal gibi delilik! O şövalye romanları yazmakla vakitlerini geçiren aşağılık yazıcıların ettiğini bulacak.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM


 

 

Don Kişot'un silâh kuşanma töreni

Mutbakta oturan katırcılar Don Kişot'a hayretle bakıyorlar ve alçak sesle aralarında konuşuyorlardı.

Bir tanesi, kahramanımızın su katılmamış bir baron olduğunu iddia etmekteydi. Bir başkası onun tımarhane kaçkını deli olduğunu söylüyordu. Bir üçüncüsüne göre bu adam Karun gibi zengindi. Don Kişot onlara aldırış etmiyor ve ısmarladığı hafif yemeği yiyordu, işini bitirir bitirmez sofradan kalktı, hancıya arkasından gelmesini rica etti ve onu ahıra götürdü. Orada adamın önünde diz çöktü ve şöyle yalvardı.

 

— Sayın Derebeyi Vali! Sizden istediğim bir yüksek lütfü benden esirgerseniz ayağa kalkamayacağım.

Kendinin bir derebeyi sayılmasına hayret eden ve asilzadenin samanlar içinde diz üstü çöktüğünü gören hancı ne cevap vereceğini bilemiyordu.

— Ne dediniz?.. Bir lütuf mu?

Don Kişot heyecandan titreyen bir sesle:

— Evet efendimiz, dedi, yakında bütün dünya hayretler içinde kalarak benim zaferlerimi anlatmağa başladığı zaman size de, bana da şeref verecek bir lütuf. Yalvarıyorum size, benden bu lütfü esirgemeyeceğinizi vadediniz.

— Elimde olan bir şeyse mösyö, hele siz ayağa kalkın da...

Asilzade istifini bozmadan cevap verdi:

— Hiçbir zaman. Sizin çok asîl bir sülâleden olduğunuzu biliyorum Efendimiz. Size baş vuruşumun sebebi budur. Sizin yüksek kalbinizden istediğim lütuf, yarın ortalık ağırır ağırmaz bana silâh kuşatmanız ve bu gece kalenizin kilisesinde nöbet tutmama izin vermenizdir. Böylece lütfedeceğiniz silâhlan mübarek elinizden almaya hazırlanacağım; sonra da maceralara karşı yürüyerek, şövalyelik kanunları gereğince bedbahtları korumağa, alçakların cezalarını vermeğe muvaffak olacağım.

 

Hancı çok yaşamış bir adamdı. Hayatında çeşit çeşit insanlara rastlamıştı; kendine bir zararı dokunmadıkça gülüp eğlenmeyi severdi. Don Kisot’a, şöyle cevap verdi:

— Şövalye Hazretleri! Buradan daha iyi bir kapı çalamazdınız. Ben de gençliğimin bir kısmını ispanyanın dört köşesinde macera aramakla geçirmiş bir insanım. Eğer şimdi bu ücra yerlere çekilmiş bulunuyorsam sebebi şudur ki, ben başını alıp gurbet yollarına düşmüş şövalyeleri severim ve şatomda onlara kucağımı açmaktan çok zevk duyarım. Bunun için size bir hizmette bulunmak beni pek sevindirecektir.

Hancı bundan başka şatonun kilisesi olmadığını da söyledi. Kahramanımız:

— Nasıl burada bir ibadet yeri yok mu? diye sordu. Adam cevap verdi:

— Yok. Daha büyüğünü yaptırmak için kiliseyi yıktırdım. Bilirsiniz ki şövalyelerin geleneğine göre gece nöbeti şatonun avlusunda da tutulabilir. Gök kubbesi bir kilise tavanından farklı mıdır?

 

Don Kişot rahatlayarak:

— Hakkınız var, dedi.

Hancı:

— Yarın sabah tan yeri atarken töreni tamamlarız. Siz de benim gibi şövalye olursunuz. Bana inanın.

Adam şunu sormayı da ihmal etmedi:

— Üstünüzde para var mı? Varsa bana emanet bırakmalısınız.

— Yok. Bildiğime göre gezici şövalyelerin parası olmaz.

— Yanılıyorsunuz Senyör. Gezici şövalyeler yolda değiştirmek için çamaşır, yaralarına sürmek için merhem almadan ve silme olarak keselerini doldurmadan yola çıkmazlar. Bir savaştan çıktıkları zaman yaralarını saracak usta cerrahları her zaman nerede bulacaklar?

Sonra sanırım ki bu şerefli insanlar, bu saydığım şeyleri güzel ve sağlam bir val